İnsanları inat ve bilgi kirliliği öldürecek


Koronavirüs salgını dünyayı tehdit ederken, Türkiye'de de vaka sayısı artmaya devam ediyor. Bu durumda Türkiye gerekli önlemleri alırken, vatandaşların da paniklememeleri için sık sık uyarılar yapılıyor. Koronavirüsün yayılmasının önüne geçmenin en büyük etkeni de paniklememek ve yanlış bilgilere kanmamaktır.

Sadece virüsün yayılma tehlikesine karşı değil, bütün afetlerde panik yapmanın can aldığını unutmamamız gerekir. Örneğin deprem anında panikleyerek kendini balkondan boşluğa bırakarak hayatını kaybedenleri, yangın anında pencereden atlamaya çalışanları görüyoruz. O anda bu afetler can almasa da panik nedeniyle hayatını kaybedenler oluyor.

Öte yandan günümüzde sosyal medyanın yoğun olarak kullanılması, bizi her ne kadar anlık durumdan haberdar etse de bir o kadar da bilgi kirliliğine maruz bırakıyor. Sosyal medyada her önüne gelen kendine göre bilgi paylaşıyor. Koronavirüs ile ilgili internette o kadar çok bilgi paylaşılıyor ki, insanlar hangisini dikkate alacağını bilemiyor. Aslı astarı olmayan bir bilgi, dakikalar içinde birlerce kişiye ulaştırılıyor. Kimi koronavirüsün gargara yapmakla atlatılabileceğini, kimi alkolün iyi geldiğini, kimi baş bir madde tüketerek atlatabileceğini yazıyor. Halbuki bu bilgilerin birçoğunun gerçeklik payı bulunmuyor.

Kimi koronavirüsten korunmak için etil alkol içerken, kimi de metil alkol içiyor. Bu sebeplerden dolayı bile onlarca kişinin hayatını kaybettiğini gördük. İnsanları yanlış yönlendiren bu bilgi kirliliği virüsten bile daha çok can alıyor. Bu nedenle kulaktan dolma bilgilere itibar edilmemesi, bilginin uzmanından gelip gelmediğine dikkat edilmesi gerekir. O kadar bilimsel açıklama varken, kulaktan dolma bilgileri dikkate almaktan vazgeçilmeli artık!

Toplumumuz bilgi kirliliğine maruz kalırken, yanlış davranışlara yönlendiren bir diğer neden ise insanların inadı oluyor. 'Toplumumuzda yasak de, otur izle' sözünü boşuna söylememişler. Çoğu zaman yasak olan davranışlar, daha şirin görülür. Koronavirüs önlemleri kapsamında konulan bazı yasakları çiğnemek için uğraşanlar var.

Kıraathanenin açılması yasaklanırken, vatandaşlar yasağa uymadan oturup toplu bir şekilde oyun oynuyor. Camilerde cemaatle namaz kılmak yasaklanıyor, vatandaşlar cemaat yaparak imamı bekliyor. Bu da çözüm olmadı, Cuma namazı yasaklandı; camiler kapatıldı. Ancak vatandaşlar yine inadından vazgeçmedi kalktı camiye akın etti. Polis engeliyle karşılaşınca bu kez kapıyı tekmelediler, açılması için ısrar ettiler.

Şimdi siz cesaretli olup koronavirüsten ve ölümden korkmuyor olabilirsiniz. Bir caminin cemaate kapalı kalması kadar zor bir durum yoktur. Ancak bu tedbirler de boşuna değildir. Şimdi cemaat namazı engellenmezse, burada insanlar birbirine yakın olacak ve bir kişide salgın varsa yüzlerce kişiye bulaşacak. Allaha dua etmek, sadece camide namaz kılarak gerisini boş vermek değildir. Diyelim ki inat ederek zorla camiye gidip namaz kıldınız. Ardından salgının bulaştığı bir kişi, sizin yanınızda durarak namaz kıldı. Salgın size bulaştı ama siz bunun farkında olmadınız. Siz de farkında olmadan o hastalığı ailenize, arkadaşlarınıza, yüzlerce, hatta binlerce kişiye bulaştırdınız! Peki bu kul hakkı değil midir? Diğer insanlar korunmaya çalışırken, bu hastalığı onlara bulaştırmakla en büyük hatayı yapmış olmaz mısınız? Siz korkmamış olsanız da başkasının yaşam hakkına saldırmış olursunuz. Peki sonrasında nerede kalacak dualarınız? Müslümanlık, kul hakkına girmemek, başkasını rahatsız etmemek, saygı göstermek değil midir?

Gereksiz bir durumda kimse camileri kapatmak istemez. Bu önlemler de boşuna değil. Bu nedenle insanlar sadece kendini değil, toplumu düşünerek hareket etmeli.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal izolasyon neden bu kadar önemli?

Bu devran hep böyle mi dönecek?

Gözler çabanın aynasıdır!